
Siyah Örtülü Ev kitabını alırken kitabın yazarı Necmettin Şahinler Kâbe İle Konuşan Adam kitabını da almamız gerektiğini zira iki kitabın birbirini tamamladığını söylemişti. Kitapları okuduktan sonra “yazarın tavsiyesine iyi ki uymuşuz” diye düşündüm.
Kitapta yazar haccı anlatmaya başlamadan evvel belki hepimizin bildiği ancak gözden kaçırdığı mühim bir ayrıntıya dikkat çekiyor. Peygamber Efendimizin bir gün sahabelerine Kâbe’yi göstererek, “Bu ev çok muazzez ve mübarektir, saygı ve takdise layıktır. Ama Allah’a yemin ederim ki sizin şeref, haysiyet ve izzetiniz ondan daha muhteremdir” sözü bilhassa Kâbe’ye gidildiğinde inanan insanların hatırından çıkıyor gibi. Bizzat şahit olmadım fakat gidenlerin anlattıklarına bakılırsa “Hakiki Kâbe”nin insanın kalbi olduğu düşüncesini idrak etmeden haccı da tam manasıyla kavramamız mümkün gözükmüyor.
İlk önce teslimiyet gerek
Siyah Örtülü Ev kitabında yazar daha ziyade hac yolculuğunun özüne, anlamına dair inceliklerin, hassasiyetlerin üzerinde durmuş. Bu yola çıkarken yolcunun bir takım tedirginliklerinin olması doğaldır. Ne giyecek? Ne yiyecek? Nasıl davranacaktır? Fakat bu tür nefsanî vehimlerin esiri olmadan önce, yolcu bilmelidir ki bu yolda azık edeceği yegâne şey teslimiyet olmalıdır. Teslimiyet deyince ilkin aklımıza kim gelir? Yazarın deyimiyle ‘Siyah Örtülü Ev’in bânîsi olan Hz.Hacer elbette. Onu kendine örnek alanın artık ne içecek derdi olur, ne de yiyecek. Zira bizim tek azığımız Bakara/197’de buyrulduğu üzere ”takva azığı” olmalıdır. Çünkü hac yolculuğu esasen neftsen ruh’a doğru manevi bir seferdir.
Ve ne muazzam bir eylem ki yine Hacer’in koşma, çabalama, elinden geleni yaptığının delilini zemzem bereketiyle bu günlere getiren “sa’y” eylemi. O kadar gayretle, ümitle ve sonunda da tevekkülle nihayetlenen bir arayış ki bu, “aramakla bulunmaz ama bulanlar hep arayanlardır” sözü geliyor zihinlerimize.
Kendini bilip tanıdığın mekân
“Bir günlüğüne kurulan şehir” diyor yazar Arafat için. Arafat insanın başlangıcını temsil ediyor. Çünkü Âdem ile Havva’nın cennetten çıkarıldıktan sonra yeryüzünde ilk karşılaştıkları yer. Allah’ın rahmetinin yeryüzüne ilk tecelli ettiği yer aynı zamanda. Âdem ve Havva bu tepede buluşup, Rablerine karşı acziyetlerini dile getirip yakarıyorlar. Ve Allah da onların tövbesini kabul edip rahmetiyle kucaklıyor. Şimdi vakit, kaybettikleri huzuru bulmak için bedenleri ve ruhları ile birlikte birbirlerine bağlanıp geçmişteki hatalarından ders alarak sadece yıldızların şahitliğinde tefekkür ederek şuurla yürümenin vaktidir.
Kâbe’yi bir de Kâbe’nin kendisinden dinleyelim
Kâbe İle Konuşan Adam kitabında ise yazar farklı bir üslûp kullanmış. Kâbe’nin şimdiye kadar başından geçen ne kadar vukuat varsa kendi sesinden onunla konuşarak bizlere aktarmış. Yani okurken bizler de sanki Kâbe karşımızda ve onunla sohbet eder gibi dertleştiğimiz hissine kapılıyoruz. Hakkında merak ettiğimiz ne kadar soru varsa hepsini yöneltiyoruz. İlk defa inşası, kaç kez ve kimler tarafından yıkılıp tekrar onarıldığı, Peygamber efendimizin dedesinin kucağında Kâbe’ye gelişi, Miraç, hicret, savaşlar… Kısacası siyer kitaplarından okuduğumuz ve bilhassa Kâbe’nin şahitliğinde geçmiş belli başlı olayları bir de Kâbe’nin gözünden görmüş ve dinlemiş oluyoruz.
Kâbe’nin örtüsü niçin siyah?
Yazar Kâbe’nin “ehadiyyet” sırrına işaret ettiğini, aynı zamanda Kâbe’nin yeryüzünde Allah’ın birlik ve kudretinin en anlamlı tecellisi ve Allah ile insan arasındaki diyalogun da başlangıç noktası olduğunu belirtiyor ve Allah’ın kudretinin açıktan değil, daima esma perdesi altında özellikle de “Settar” esması ile tecelli ettiğini ifade ediyor. Yazara göre Kâbe’nin siyah örtüsü Settar esmasının yerini almış ve Kâbe’nin hakikatini gözlerden sırlamış.
Yazar Kâbe ile olan sohbeti sona erdiği esnada, Kâbe’nin kendisine vedalaşırken “bakarsın sen gelemezsen bir gün ben seni ziyaret ederim” dediğini hatırlıyor. Ve eve döndükten birkaç ay sonra yazarın çalıştığı yerde kendisini ziyaret eden bir teyze kendisine Kâbe duvarından kopup avucuna düşmüş bir taşı getirip hediye ediyor. Daha sonra bu küçük taşın kendi gibi küçük örtüsü de hayli ilginç bir olaylar silsilesinin ardından yazarın eline ulaşıyor. Yani tamamen bir kurgu olan yazarın Kâbe ile olan konuşmalarının sonunda dediği “seni ziyaret ederim” sözü böylece gerçekleşmiş oluyor.
Necmettin Şahinler’in her iki kitabı da İnsan Yayınları’ndan çıkmış. Bu kitapları okurken gidemediğimiz o mekânları hayalen de olsa ziyaret etmiş gibi oluyoruz bir nebze. O diyarlara gitme arzusu da tekrar ve tekrar içerimizi kavurmaya devam ediyor. Bakalım bu ateş ne vakit sönecek? Belki de gidip döndükten sonra daha da alevlenecek.
F.Kebire Gündüz Karaaslan “yananlar için dualaşalım” diyerek yazdı
Kaynak: https://www.dunyabizim.com/gezi-mekan/yolcu-icin-en-guzel-azik-takva-azigi-h14058.html