Son Dakika

Nouman Ali Khan'dan Kurban Bayramı Hutbesi

11 Mins read

Allah’a hamd olsun. O’na hamd eder, O’ndan yardım diler ve O’ndan bağışlanma dileriz. O’na iman eder, O’na tevekkül ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden Allah’a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur. Şahitlik ederiz ki Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir ve ortağı yoktur. Ve şahitlik ederiz ki Muhammed, O’nun kulu ve elçisidir. Ki Allah, O’nu hidayetle ve hak din ile diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahit olarak Allah yeter. Çok büyük bir teslimiyetle Allah’ın salat ve selamı O’nun üzerine olsun. Sözlerin en doğrusu Allah’ın kitabıdır. En hayırlı yol, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan uydurulandır. Her uydurulan bidattir. Her bidat dalalettir. Her dalalet de ateştedir.

Allah Subhanehu ve Teâlâ değerli kitabında şöyle buyuruyor: “And olsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi. O, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir. Şahit olarak Allah yeter.” (Fetih Suresi, 27-28)

Biliyoruz ki bu güzel bayram günleri bizler için Hz. İbrahim’in mirasını ve kurban hadisesini kutladığımız zamandır. Ancak bugün bunlara bir şey daha eklemek istiyorum. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam’ın asıl hedefi ve görevi Hz. İbrahim’in mirasını yeniden hayata geçirmekti. O’nun görevi Hz. İbrahim’in inşa ettiği evi temizlemekti. O’nun görevi Allah’a ibadeti, Hz. İbrahim’in dinini ve mirasını başlangıçtaki haline getirmekti. Bu yüzden Allah, Hz. İbrahim’e Kabe’nin yeniden inşa edileceğini söylediğinde bu aslında El-Fetih (Fetih)’tir. Esas zafer budur. İbrahim (a.s.) tarafından inşa edilen evde insanların yeniden sadece Allah’a ibadet etmelerini sağlamak ve Kabe’nin ilk amacına geri dönmesi esas zaferdir.

Haccı kutladığımızda -ki aslında ümmet olarak yaptığımız bu-, hac ritüellerinin tamamı Hz. İbrahim’in fedakârlıklarıyla bağlantılı. Aynı zamanda Peygamberimizin (s.a.) ve sahabelerin de fedakârlıklarını kutluyoruz. Şuna dikkat çekmek istiyorum: Evet, hacda yerine getirdiğimiz her bir adet, Hz. İbrahim’in yapmak zorunda olduğu bir fedakârlıkla bağlantılı. Safa ile Merve Tepesi arasında koşmak onun ailesinin fedakarlığı. Tavaf yapmak ve Kabe’yi inşa etmek için bütün imtihanları geçmesi gerekti. Hayvan kurban etmek, Allah’ın Hz. İbrahim’e rüyasında Hz. İsmail’i kurban etmesini emretmesine dayanıyor. Yani şu ya da bu şekilde her şey İbrahim (a.s.) ile bağlantılı. Tüm bunlara ek olarak şunu düşünmenizi istiyorum:

Peygamberimiz (s.a.) bir rüya gördü. Aynı İbrahim (a.s.) gibi bir rüya gördü. Bu rüyayı, Müslümanların neredeyse hepsinin öldürülecekleri bir olay yaşadıktan hemen sonra gördü. Mekkelilerle iş birliği yapan kabileler tarafından Medine’de kuşatıldık ve bu kabileler Medine’deki bütün Müslümanları öldürmek istediler. Bu tam bir soykırım olacaktı. Savaş olmayacaktı. Savaş, muharebe meydanında olur. Bu şehir içinde, sivillerin olduğu bölgede gerçekleşecekti. Erkekler, kadınlar ve çocuklar öldürülecekti ve bunun gerçekleşmesini önleyen tek şey kazılan bir hendek oldu. Bu savaş, Hendek Savaşı’ydı. Kazılan bu hendek, düşmanın şehre girmesini engelledi ve sonra Allah onları uzaklaştırmak için görünmez bir melek ordusu gönderdi. Ve başarılı olamadılar. Ancak şunu anlamalısınız: Mekkelilerin can attığı tek şey, Müslümanlarla muharebe meydanında savaşmak değildi. Resulullah (s.a.) ve çevresindeki herkesin kanına susamışlardı. Evlerini geride bıraktılar, para harcadılar, feda ettiler, birçok iş birliği yaptılar ve biatlarda bulundular ve sonra tüm yolları aşıp Peygamberin (s.a.) evinde İslam sorununu(!) ortadan kaldırmak, bitirmek için bir araya geldiler. Başarısız olup geri döndüklerinde ne kadar güçlü olduklarını öğrenmiş olduk. Çünkü kabileleri bir araya getirip bize saldırabildiler.

İşte bu olaydan sonra Peygamberimiz (s.a.) hacca gideceğine dair bir rüya gördü. Hacca gideceğini gördü. Ve Hacca giderken yanınızda silah götüremezsiniz. Savaşmaya gitmezsiniz. Barış içinde gidersiniz. Kur’an’da dendiği gibi ‘Güven içinde’… İşte Peygamberimiz (s.a.) bir rüya gördü. Hepiniz hacca gideceksiniz ve Mekke’ye; düşmanların kanınıza susamış olduğu yere barış içinde gireceksiniz. Bazı kaynaklarda 1800 sahabe, bazılarında ise daha fazla sahabe (Allah hepsinden razı olsun) olduğu söyleniyor, hepsi de eğer Peygamber (s.a.) bir rüya gördüyse o rüya kesinlikle doğrudur dediler. Yani hepsi gitmeyi kabul etti ve kendilerini öldürmeyi isteyen düşmana doğru hac için yola koyuldular.

Kâbe bugün olduğu gibi güvenli bir yer de değildi. Öylece içeri girip ibadet edemezdiniz. Bu şekilde giderlerken Mekkeli casuslar, Müslümanların geldiğine dair Mekke’ye haber gönderdiler ve onlar da Müslümanları yoldayken öldürmek için hazırlanmaya başladılar. Mekke’ye ulaştıklarında bile değil. Yoldayken… Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.) farklı bir yoldan gitmek zorunda kaldı. Bu şekilde katledilmekten kurtulmuş olacaklardı, çünkü yanlarında hiç silah yoktu. Sadece kurban edecekleri hayvanlar vardı yanlarında. Şimdiye kadar insanlar tarafından kullanılmamış bir yoldan gittiler. Ve bu yoldan giderlerken Hudeybiye meydanına vardılar. Ancak şunu bilmenizi istiyorum. Bu yolda yürürken taşlar o kadar sıcaktı ki ayakkabıları erimişti. Ve taşlar o kadar sivriydi ki çoğunun elbisesi vücutlarındaki kesiklerden süzülen kanlar yüzünden kırmızıya dönmüştü ve Peygamberimizin (s.a.) rüyasını gerçekleştirmek için tüm yol boyunca bu şekilde devam ettiler.

Hudeybiye’ye vardılar ve orada Mekkeliler yine Peygamberimizi (s.a.) öldürmek için 80 kadar suikastçı gönderdi. Bu Mekke’ye varmadan hemen önce oldu. Ve Peygamberimiz (s.a.) onların bu teşebbüslerini başarısız kıldı, onları etkisiz hale getirdi ve geri gönderdi. Sonra görüşmeler başladı. Bugün Hudeybiye’den bahsetmeyeceğim. Uzun lafın kısası, hac yapmalarına izin vermediler. Hac yapmalarına izin vermediler! Oraya gittiler hayatlarını riske atarak, Peygamber (s.a.) ile birlikte… Tüm o sahabeler, hayvanlarıyla birlikte… Anlamanızı istiyorum. Bazılarının hayvanı hayatlarındaki tek birikimdi. Sahip oldukları tek şey oydu. Başka bir şeyleri yoktu. Bazılarının evi dahi yoktu. Sadece hayvanı vardı. Ve o hayvanı kurban etmek için getirmişlerdi, çünkü hac yapacaklardı. Ve bu sırada Resulullah (s.a.) dedi ki bu yıl hac yapmıyoruz eve dönüyoruz. Ama durun. Öylece dönmüyoruz eve. Hayvanlarımızı kesip etlerini Mekke’ye göndereceğiz. Göndereceğiz, çünkü etlerin orada dağıtılması gerekiyor. Eti kendileri yiyemezler.

İşte bu ilk bayram kutlaması, düşünebiliyor musunuz?

Biliyorsunuz biz hayvanımızı kestiğimizde, kesme işlemi bittiği ilk anda hayvanın etinden yiyebiliyoruz. Onlarda eti düşman yedi. Çok sinirlenmişlerdi. Hayvanlardan bir tanesi Ebu Cehil’in Bedir Savaşı’nda yakaladıkları devesiydi. Ebu Cehil’in devesi Bedir’de yakalanmıştı. Müslümanlar öylesine sinirliydi ki bu devenin kafasını kesip bir ağaca sapladılar ve Mekke’ye ilk olarak onu gönderdiler. Çünkü bir mesaj göndermek istediler: ‘Bu durumdan memnun değiliz.’

Demek istediğim bütün Müslümanlar üzgündü. Sahabelerin her biri üzgündü. Her biri… Peygamberimizin (s.a.) hayatındaki bu olayı inceleyenler bilirler ki daima sakin olan sahabeler bile sakinliklerini koruyamadılar. Hatta Ömer bin Hattab, Peygamberimize (s.a.) sesini yükseltti. Ebubekir bile durdurmadı onu. Peygamberimiz (s.a.) ‘başlarımızı tıraş edeceğiz, hayvanlarımızı kesip başlarımızı tıraş edeceğiz’ dediğinde, Allah’ın kendileri hakkında ‘duyduk ve itaat ettik’ dediği sahabelerin hiçbiri itaat etmedi. Hiçbiri! Bir tanesi bile dinlemedi. Böyle bir şey Peygamberin (s.a.) hayatında ilk defa oluyordu. Hayatlarını kendisi için feda etmeye hazır olan sahabelerine bir şey söyledi ve onlar onu dinlemedi. Böyle bir şey ilk defa oldu.

İşte ilk bayramda yaşananlar bunlar. Kutladığımız şey tam olarak bu işte. En sonunda annemizin tavsiyesiyle Allah’ın Resulü hayvanını kesti, saçlarını tıraş etti ve ardından sahabeler de aynısını yaptılar. Ama herkes üzgündü. Bu konuyu açmamın sebebi, bayramlar kutlama zamanıdır. Bu günlerde mutlu olmamız gerekir. Ancak bu olayı düşündüğümüzde aklımıza mutlu anılar gelmiyor hiç. Oldukça stresli bir olay. Ancak Allah bizim düşünme şeklimizi değiştiriyor. Allah Kur’an’da buyuruyor, geri dönerlerken başarısız bir şekilde, hac yapamadan…

Hatta bazıları sorular sordu: ‘‘Peygamberimiz (s.a.) rüyasında gördüğü halde neden hac yapamadık? O’nun rüyası Allah’tan gelen bir vahiy değil mi?” Bu hac gerçekleşmeliydi… Hatta Ömer b. Hattab (r.a.), Peygamberimize (s.a.) bizzat sordu: ‘Neden yapmadık?’ Peygamberimiz (s.a.), ‘Bu yıl yapacağız demedim’ dedi. Bu cevabın ardından Ömer b. Hattab şu soruyu sorabilirdi: ‘Bu yıl yapmayacak idiysek burada ne işimiz var? Neden önümüzdeki sene gelmedik?’ Ancak bu imtihanın bir parçasıydı ve geri döndüklerinde Allah, Fetih Suresi’ni vahyetti. Tamamını… Ve Ömer (r.a.), Peygamberimizin (s.a.) yüzünü gördüğünde, bunu hatırlamanızı istiyorum, sure nazil olduktan sonra Peygamberimizin (s.a.) yüzünü gördüğünde, surenin nazil olduğunu bilmeden O’nun (s.a.) yüzüne baktı ve: ‘Yüzünü daha önce hiç bu kadar aydınlık görmemiştim. Yüzünü şu anki halinden daha mutlu görmemiştim.’ dedi. Ömer b. Hattab’ın gördüğü buydu.

Neden?

Çünkü bu olay yenilginin, aşağılanmanın, zaman, para ve kaynak israfının yaşandığı üzücü bir olaydı. Her şeyimizi ortaya koyduk; hiçbir şeyimiz yoktu. Sahip olduğumuz tek şey Kur’an’dı. Kur’an indi. Fetih Suresi indi. Bu sure indi ve Peygamberimizi (s.a.) mutlu etmeye yetti. Tarihsel bir bakış açısıyla ele alırsak bu olaya zafer diyemeyiz.

Ancak Kur’an diyor ki: ‘Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.’ (Fetih Suresi, 1) Bu durumun manevi yönünü düşünmenizi istiyorum. Hac yapmaya gelen kişilerden bazıları daha önce Mekke’de yaşayan insanlardı. Burası onların eviydi. Evlerinden atılmışlardı ve şimdi ise yıllar sonra ilk defa geri gelmişlerdi. Evlerine yaklaşmışlardı ve yoğun duygular içindeydiler. Burası çocukluklarının geçtiği yerdi. Burası büyüdükleri yerdi, ailelerinin bulunduğu yerdi ve şimdi oraya giremiyorlardı. Giremeden geri dönmek zorundaydılar. Tüm bunlar kalbinizi, duygularınızı paramparça edecek şeyler. Sinirli, üzgün, depresif, hüsrana uğramış, kafası karışmış, kaygılı bir hale bürünürsünüz, bu duygular sizi esir alır.

Allah’ın inananlara verdiği hediye nedir? Surede tekrar tekrar bahsettiği ve hediye dediği zafer nedir?

 “İnananların, imanlarını kat kat artırmaları için, kalblerine güven indiren O’dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah’ındır. Allah bilendir, Hakim olandır.”

Allah Subhanehu ve Teâlâ sakinlik, huzur ve dinginlik indirdi müminlerin kalplerinin derinliklerine. Bu bayram gününde sizlerle bu olayı paylaşmamın sebebi şu: Allah’ın o gün bu ümmete verdiği en büyük hediye; Kur’an vahyi ile kendi içimizde huzuru bulabilme yetisidir. Bizim hayatımızda onların yaşadıkları ile kıyaslayabileceğimiz kadar stresli bir olay olmayacak. Onların yaşadıklarıyla kendimizinkini asla kıyaslayamayız. Yaptıkları fedakârlıklar… O sıcağın altında yürümeleri… O sıcakta yürüdüler. Mekke ve Medine arasında. Klima yok. Yaralanmalarına sebep olan o yol boyunca Allah rızasını kazanmak için yürüdüler. Ve geri döndüler. Ancak Allah kalplerine huzur verdi. Allah onlara sakinlik, sekinet verdi.  Fetih olarak sakinlik ve huzur verdi ve sonrasında zafer verdi. Yani bu sakin ve huzurlu olma durumu zaferden daha önemli. Bu huzur ve sakinlik duygusu çok ama çok daha önemli.

Şu sözlerle hutbemi tamamlamak istiyorum. Kendinizi, beni, hepimizi düşünün. Allah bizi meşakkat, stres ve zorluk içinde yarattı. Hepinizin hayatında çektiği bir acı var. Hepinizin hayatında bir zorluk var. Hiçbir insan sıkıntısız ve acısız yaratılmamış. Ama ne oluyor biliyor musunuz? Eğer kalbinizde huzur olursa hayatınızdaki bütün zorlukların üstesinden kolaylıkla gelebileceksiniz. Kalbinizde huzur olursa… Bazı insanların dünyalar kadar parası var ama kalplerinde huzur yok. Bazı insanların dışarıdan bakınca her şeyi var. Görünüşleri güzel, kıyafetleri güzel, arabaları güzel, evleri güzel, her şeyleri güzel… Ama kalplerinde huzur yok. Stresliler, üzgünler, içlerinde doldurulamayan bir boşluk var. Allah Azze ve Celle bizlere hiçbir miktardaki paranın, hiçbir eğlencenin, hiçbir kıyafetin, hiçbir yiyeceğin dolduramayacağı bir şey verdi. Biliyorsunuz insanlar aşırı streslendiklerinde kendilerini yemeye, alışverişe, bir şeyler satın almaya ve tatile vuruyorlar. Ve o boşluk bir türlü dolamıyor. Allah bu sıkıntılı olay vesilesiyle bize bir şey verdi, Allah bu sıkıntılı olayı kutlamaya çevirdi, hesap gününe kadar.

Neden?

Çünkü bizler Allah’ın kelamında huzuru ve sakinliği bulabiliyoruz. Allah’ın kelamına huzur bulmak için geldiğimizde, “Her kim Allah’a gerçekten inanırsa, Allah onun kalbine hidayet verir.” Allah bizleri, O’nun kelamıyla kalbinde huzur ve sekinet bulan kullarından eylesin. Allah’ın kelamına bir şans verin. Kur’an bize sadece tefsir çalışalım, ilim öğrenelim, bilgi edinelim ya da Arapça öğrenelim diye gelmedi. Kur’an’ın esas hedeflerinden biri kalplerimizi sekinete kavuşturmak ve kalplerimizin bozulmuş ayarını düzeltmektir. Böylece bizler de hayattaki her şeyin üstesinden gelebiliriz. Her şeyle kolayca baş edebiliriz.

Ve… ‘Sekinet’ indirdi… Müfessirler bu sekinenin Kur’an olduğunu da söylemişlerdir. Asıl sekine budur. İhtiyacımız olan şey budur. Çaresizce huzur ve sekinet arıyoruz kalplerimizde. Allah kalplerimizde o huzuru bulmayı nasip etsin.

Bayram için son bir tavsiye vereyim, söylemeden duramadım. Bayram ailelerin bir araya geldiği zamandır. Yani bu da bir sürü kavga demek! Bu konuda dikkatli olun! Şeytan ibadeti kutlayacağımız zamanı, kendi zaferini kutladığı zamana çevirmek istiyor. Bu da şöyle oluyor: Amcanla, kuzeninle ya da herhangi biriyle bir araya geliyorsun, sonra birileri bir yorum yapıyor, sonra iş ‘Bir dahaki bayramda onları çağırmayacağız, sildik artık onları’ gibi söylemlere dönüyor. Bu duyguyla başa çıkın, birbirinize karşı nazik kelimeler kullanın. Şu an bile kimi aramayacağınızı, kimin mesajına cevap vermeyeceğinizi düşünüyorsunuz. Bu duygunuzla başa çıkmayı deneyin ve kalbinizde huzura yer verin ve başkaları için huzur kaynağı olun. Önce kendiniz sekinete kavuşun sonra bu sekineti çevrenizdekilere yayın. Bu bayram heybemize almamız gereken şeylerden birisi bu.

Bayram, hediye vermekten, hediye almaktan ve birbirine sarılmaktan ibaret değildir. Bayram kalplerin bir araya gelmesi ve kalplerin birbirinde huzuru bulmasıdır. Allah birbirimiz için kalplerimizi yumuşatsın. Aynı surede “Kendi aralarında merhametlidirler” buyuruyor. Allah bizleri birbirimize karşı merhametli, saygılı ve nazik eylesin.

Bu bayramı ailelerimizin bir araya geldiği ve birbirimize karşı hissettiğimiz kötü duyguların yok olduğu bir kutlama zamanı kılsın. Allah bizleri hâkim olan Kur’an’ı ile mübarek kılsın, ayetlerini ve hikmetli zikrinden faydalanmayı nasip etsin.
Kaynak: https://www.dunyabizim.com/hikmet/nouman-ali-khan-dankurban-bayrami-hutbesi-h48917.html

Benzer İçerikler
Son Dakika

Hatipoğlu’ndan su indirimi ve yatay mimari müjdesi

2 Mins read
AK Parti’nin Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Nebi Hatipoğlu, ulusal bir televizyon kanalında gazeteci Mehmet Akif Ersoy’un konuğu oldu. Ersoy’un yerel seçim…
Son Dakika

Odunpazarı’nda şubat ayı meclis toplantıları başladı

1 Mins read
Gerçekleştirilen meclis toplantısında 5 gündem maddesi görüşüldü. Görüşülen gündem maddelerinden biri Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü 91 No’lu Orman Kadastro Başmühendisliği’nin 08.01.2024 tarih…
Son Dakika

ÖZEL'DEN İYİ PARTİ'NİN BİLLBOARDLARININ İBB TARAFINDAN ENGELLENMESİNE:“GEREKLİ MÜDAHALEYİ YAPARIM”

7 Mins read
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kültür merkezi açılışındabasın mensuplarının sorularını yanıtladı. Genel Başkan Özgür Özel, İYİ Parti Genel…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir